Bir diğer iddia ise 1900’lerin başında nedeni bilinmeyen Anatomik bir patlamanın olduğu Sibirya’daki Tunguskanın Şambala olduğu. Bu kadar anlatılanın ardından isterseniz yer altında bulunan şehirlere ve dehlizlere bir göz atalım.
İç dünya ve dış dünya arasındaki bağlantıları mağara ile tünel sistemi sağlamaktadır. Bu tünel ve mağaraların bir kısmı doğal yollardan bazıları ise insan eliyle oluşmuştur.
1902 yılında Malta’da yaşanan bir olay vardır. Olayda kasaba köyüne yakın bir mesafede bulunan tünel sistemine giren 30 öğrenci hiçbir iz bırakmadan tünelde kayboldu ve bulunamadı. Bu olaydan sonra tünel girişi kapatıldı. Ayrıca Brezilya’da nerelere kadar uzandığı bilinmeyen tünel sistemleri mevcuttur.
Bu tünellerin girişi Parana Şehrindedir. Çoğunuz duymuşsunuzdur Nevşehir’in Kaymaklı ve Derin kasabalarını.
Bu kasabalarda yapılan kazı çalışmaları sonucunda yer altı kentleri ortaya çıkarıldı.
Nevşehirin 27 km.güneyinde bulunan derin kuyuda 20 yılı aşan bir kazı sonucunda toplam 6 kat ortaya çıkartıldı ve tüm odalar tünellerle birbirine bağlıydı. Ve daha derinlerde bir çok daha katın olduğu anlaşıldı.
ikinci olarak yine Nevşehirin 18 km. Güneyindeki Kaymaklı kasabasının altında bir başka bir yer altı şehri bulunuyordu. Buradaki katların sayısı 8’di.ve her katta 15 oda bulunuyordu. Bulunan bu yer altı kentleri incelendiğinde ise ortaya çıkan sonuç mühendislik mucizesi olmalıydı.
Peki bu mühendislik mucizeleri nelerdi?
Mükemmel bir havalandırma sistemi vardı. Ve bu havalandırma sistemi ile ısı daima sabit kalıyordu. Malzeme olarak kullanılan kayaların kenarları pürüzsüz şekilde oyulmuştu. Ancak makine kullanmadan bu şekilde oyulma işlemi yapılması imkansızdı. Tüm odaların birbirleriyle bağlantısı vardı. Hangi odada olursanız olun diğer odaya geçiş yapabiliyorsunuz ve en şaşırtıcı özelliği ise hangi katta olursanız olun hiçbir besin maddesi küflenmiyor bozulmuyor kokmuyor ve kurtlanmıyordu.
Her zaman ilk günkü tazeliğinde kalıyordu. Ulaşılan en alt katta oluşan kötü koku ya da sigara dumanı anında dışarıya atılıyor ve koku odada kalmıyordu.
Yapılan araştırmalarda bu yer altı odalarında Romalı’lardan kaçan Hristiyanların kaldığı tespit edildi. Hristiyanların burda kalmış olması ya da bulunan odalarda kalmış olması odaları onların yaptığı anlamına gelmiyor.
Çünkü Romalı’ lardan kaçan Hristiyanların yaşadığı dönemde mühendislik hiç bu kadar ileri değildi. 1982 yılında Kaymaklı ve Derin Kuyu’ da incelemeler yapmak için Türkiye’ye gelen Tanrıların Arabaları adlı kitabıyla bütün dünyada tanınan Erıch Von Danıkenin yaptığı araştırmalar sonucunda inşaa edilen bu yer altı kentlerine havadan gelen saldırılardan korunmak amaçlı yapıldığını iddia etti. Ama o zamanlarda havadan saldırıları kim yapacaktı?
Bir zamanlar dünyayı uzaylılar idare etmiş diyerek ilginç bir iddiada bulunmuştu. Nevşehir’in Kaymaklı Derinkuyu bölgelerini inceleyen bilim adamları bulunan sığınakların mühendislik harikaları olduğunu ve 50 bin kişinin barınma ihtiyacını karşılayabileceği anlaşılmaktadır demiştir. Daniken bu sığınakların uzaylılar tarafından yapıldığını ve hava saldırısından kurtulmak için inşa edildiğini savunuyor. Bilmem bilir misiniz ama Kaymaklı Derinkuyu köylüleri arasında yaygın bir inanç vardır.
Bu inanç çok eskiden beri sözel olarak nesilden nesile aktarılmıştır.
İsterseniz size nesilden nesile aktarılan bu olayı anlatmak istiyorum. Anlatılan ve günümüze kadar ulaşan olaya göre Kaymaklı ve Derinkuyu da eski zamanlarda melekler yaşarmış. Bu melekler gökyüzünden uçarak ve ışık saçarak geliyorlar ve orada yaşamlarını sürdürüyorlar. Bir gün meleklerin geldiği gökyüzünden başka melekler de gelmiş. Ama bu ikinci melekler kötüymüş. İyi melekler ve sonradan gelen kötü melekler arasında çok uzun süren bir savaş olmuş.
Yaşanan bu savaşta iyi melekler sonradan gelen kötü meleklerle baş edemeyince yer altına sığınmak zorunda kalmışlar. Ve bu yer altı şehrini inşaa etmişler. Ve bunu anlatanlar şuanda bizim neslimize kadar gelmesini sağlayanlar ne Daniken tanıyorlar ne de onun tezlerini biliyorlar. Arkeologlar daha bir çok keşfedilmemiş yer altı şehrinin dehlizleri bulunduğunu tesbit ettiler. Eğer doğruysa Anadolu’nun yer altında bir şehir var demektir.
Başka bir teoriye göre bu yer altı şehirleri yer altını boydan boya katettği söylenir.
Türkiye dışında nerelerde olduğuna göz atacak olursak..
Norveç de bulunan Dolsten Mağaraları yeraltından ve deniz altından iskoçya’ya kadar ulaştığı iddia edilir. Stalin tarafından Moskova şehrinin altında yaptırılmış bir yer altı sistemi vardır bu yer altı sisteminin inşaatı yüz binlerce insanı barındırma kapasitesine sahiptir ve içerisinde askeri komuta merkezleri hastaneler depolar ve bunun gibi birçok şeyi bulunmaktadır. Yer altında bulunan bu tünellerin içlerine yapılmış demiryolları yine de başka yerlere ulaşım sağlandığı söylenmektedir. New-york metrosunun yanında üçgen şekilde bir tünel mevcuttur buna benzer bir tünel sistemi de Malata’nın altındadır.
Bilim adamlarının yapmış olduğu keşiflerde batı Afrika’da Atlantik Okyanusu’nun altından geçen bir tünel girişi keşfedilmiştir.
Erz Beta’nın yapmış olduğu araştırmalar da Hünelharz dağlarında ki bir giriş İran’a kadar uzanmaktadır.
Afganistan’ın kuzeyinde bulunan tünel ve Bunker Harabeleri bugün bile görülebilmektedir. Efsanelere göre Atlantisten kaçan insanlar tarafından yapıldığı iddia edilmektedir.
Macaristan’ın Eger şehrine çok yakın bir yerde bulunan ve uzunluğu 60 kilometre olan aşırı yüksek teknoloji kullanılarak açıldığı düşünülen tünelin kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Tek bilinen oldukça eski olmasıdır.
Japonya’da yazar Suhunakiba imparatorluk şehri Tokyo Gizli Yer Altı Şebekeleri Sırrı adlı kitabında 2002 Tokyo şehrinin altında bir yer altı şebekesi olduğunu iddia etmektedir.
Mısır da yayınlanan bilinmeyen Dünyaya Gidilen Esrarlı Yol adlı kitapta Giza piramidinin altındaki sonsuz bir tünelden söz edilir. Bu tünel dünyanın içine kadar uzanmaktadır.
Arjantin’in başkenti Buenos Aires caddelerinin 15 metre altında bütün girişleri birbirine bağlı olan bir mağara şebekesi mevcuttur bu tip mağaraları Cordoba ve Parana gibi Arjantin şehirlerinin altında da rastlanılmaktadır. Tibette ve Keşmir’in kuzeydoğusundaki Karakumda Yeraltı Şehirleri vardır.
Bunlar Taklamakan altın şehirleri diye anılırlar. Bazı iddialara göre 10 Nisan 1963 günü Amerikan Thresher’ın nükleer Denizaltısı okyanustaki geçitleri ve mağaraları incelerken iz bırakmadan kaybolmuştur ve bulunamamıştır.
Bir grup bilim adamının buradaki devasa tünel sisteminde 1923’te kaybolmasının ardından tünel girişleri kapatılmıştır. Amerika da ki Beyaz Saray’ın altında bir tünel sisteminin olduğu ve Beyaz Saray’ın bunun üzerine bilinçli şekilde inşaa edildiği söylenmektedir.
Amerika Birleşik Devletlerin de ki Salt Lake City’nin altında çok eski zamanlardan kalma tüneller ve katakomplar ağı vardır. Yerli kabilelerin efsanelerinden derlenen makalenin yazarı olan Amerikalı Doktor Anjard Dr.Ron Article in Pursuit 1978 yılında yayınlanan bir makalesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde 44 adet yer altı şehri olduğundan bahsetmiştir. Ve ne hikmetse bu kabilelerden biri olan Anjard Kabilesi ve yer altı şehirleri hakkında bilgiler gizli tutulmaktadır.
1895 yılında Kaliforniya’da bulunan Yosamit vadisinde araştırma yapan bir grup bilim adamı 2.5 metre boyunda bir kadın mumyası bulmuştur.
Nevada dev bir insana ait uyluk kemiği bulunmuş o kemikten insanın 3 metre boyunda olduğu ortaya çıkmıştır.
1904 yılında J.j Brown’un yaptığı arkeolojik kazılarda Kaskali dağlarında bir mağarada dev bir insanın kemikleri bulundu.
1964 yılnda Doktor Burus Colarado çölündeki Panamid Dağının güneyinde 80 bin yıl öncesine kadar uzanan eski bir medeniyete ait mağaralar sistemi buldu. Mağara da bulunanların üzerinde yapılan çalışmalar sonrasında eskiden o çevrede yaşayanların 2 metre 70 santimetre ve 3 metre 10 santimetre boyunda insanlar olduğu ortaya çıkarıldı.
Doktor Brous bu insanların yok olan MU imparatorluğu’nda burada yaşadığını iddia etmiştir.
Kaliforniya da bulunan ünlü Ölüler vadisinin altında da yer altı şehri olduğu iddia edilmekte.
Suprcuys Adıyla anılan New York da bir tünel sistemi mevcuttur. Bu tünel sisteminin girişi deniz tabanının altındadır. Ve Amerikanın doğu kıyısı ile İngiltere’yi birleştirmektedir.
En son olarak en önemlilerinden biri olan bir mağara ve mağara sistemine değinmeden geçmek olmaz.
Güney Almanya ve Avusturya da rastlanılan bu mağara sisteminin özelliği yapay olmasıdır. Yani insan ya da başka bir varlık tarafından inşa edilmesidir. Bu mağaranın esrarengiz tarafı normal bir insan için çok küçük ve basık ayrıca dar olmasıdır.
1912 yılında Avusturya’da ki mağara da yapılan bir araştırmada küçük yapılı insan iskeletlerine rastlanılmıştır.
Dünya da yapılan araştırmalar ve bilimin teknolojinin ilerlemesiyle birlikte birçok yeni bilgilere ulaşabiliyor.
New York Times da çıkan bir habere göre Rusya’da bulunan Kola Yarımadası’nda ve Azerbaycan’da yapılan dergi çalışmalarında çok şaşırtıcı olaylarla karşılaşılmıştır. Dergi çalışmaları yapılırken dünyanın merkezine doğru ilerlerken ısının artması düşünülürken bir anda ısının düştüğü gözlenmiştir.
7 kilometreyi aşkın bir mesafede fosil ve mikroorganizmalarına rastlanılmıştır ve rastlantı sonucu ortaya çıkan fosiller ve mikroorganizmalar bugune kadar dünyanın yapısıyla ilgili olarak ortaya atılan birçok teoriyi de çürütüyordu.
Bunun yanı sırasında Amerika Birleşik Devletlerinin Güney Georgia Eyaletinde öyle bir olaya rastlanılmıştır ki bu güne kadar dünyamızda rastlanılmayan bir bulguydu. Bölgede 14. 5 kilometre derinlikte 200 milyon yıllık eski bir su rezervine rastlanıldı. Bu bulgu ile biraz önce anlattığım Rusya’daki bulgular tüm jeologların dünya hakkındaki birçok bilgilerini tekrar gözden geçirilecek kadar önemliydi. Çünkü bugüne kadar geçerli olan ve bilinen jeolojik bilgilere göre 14.5 km derinlikte yüksek ısı ve basınç nedeniyle hiçbir sıvının mevcut olmaması gerektiğiydi.
CORNELL Üniversitesi’nden Profesör Doktor Leri Brovnun 17 Nisan 1991 yılında yapmış olduğu açıklamalarda bulunan sıvı kesinlikle sudur ve bunun anlamı ise bugüne kadar dünyanın yapısı ile ilgili tüm bilinenlerin alt üst olduğuydu.
Buradan çıkan sonuç dünya kabuğunun bugüne kadar bilim çevrelerince kabul edildiği gibi sert ve sıcak olmadığıdır demiştir.