agartalılar efsanesi agartalılar kimdir

Agarta uygarlığı, Atlantis uygarlığının bir devamı niteliğinde. İddialara göre, Atlantislilerin çıkardığı ‘nükleer savaş’ sonucu meydana gelen felaketten kurtulan bu grup, önce Brezilya’nın yüksek platolarına gelmişler daha sonra da radyasyondan korunmak için, yüzeyle bağlantılı tünelleri olan yeraltı şehirlerine yerleşmişlerdi. Batıda Brezilya ve Doğuda Tibet, dünya’nın iki ayrı ucunda tünel şebekelerine sahip olan iki ülkedir.

Agarta, sahip olduğu binlerce yıllık sırları uygulamak suretiyle insanlığı büyük bir spiritüel ilhama kavuşturmayı amaçlayan bilge ve filozoflardan oluşuyor. Lama ezoteriklerine göre Agarta cennetin ilk basamağı anlamına geliyor. Bazı kaynaklarda Agarta, Tibet ya da Himalayalar’da, bazı kaynaklara göre ise Moğolistan’da bulunuyor. Moğol lamalarına göre Agarta insanların hayatını yöneten bir yeraltı ülkesidir. Agarta’da yaşayan bilgeler gizli yollarla dünya işlerini idare ediyorlar. Agarta hükümdarının adı Brahitma’dır. Onun iki yardımcısı bulunuyor: Gelecekten sorumlu Mahitma ve olmuş olaylardan sorumlu Mahinga. Brahitma Dünya”yı sevk ile idare eden İlahi Hiyerarşi”nin fizik alemdeki temsilcisidir. Ferdinand Ossendowski’nin kitabında belirttiğine göre “Dünya kralı, bir mitos veya doğa üstü bir varlık değil, dünyanın gizli kaderinin efendisi olan ve tamamen etten ve kemikten bir şahıstır. Yazar Rene Guenon”a göre tradisyonlarda “Kutsal Dağ”, “Dünyanın Merkezi” olarak söz edilen yer, O”nun mekânıdır. Kimilerine göre, dünyanın tüm geçmişi, yitik kıtalara indirilmiş dinler ile kozmik öğretiler, Agarta arşivlerinde kayıtlıdır.

Agarta gerektiğinde insanlığı doğru yönlendirmeleri için yeryüzüne kendi bilgelerinden bazılarını göndermiş. Onlardan biri de Apollon’muş. Hint efsanelerinden “Ramayana”da, Rama’nın Agarta’dan uçan bir araçla geldiği söylenir. Yine İnka İmparatorluğu’nun kurucusu Manco Copac da uçan bir araçla geldiği anlatılır.Amerika kıtasında ortaya çıkan Agartalıların en önemlilerinden birisi de Maya, Aztek ve genel olarak Amerika’daki yerlilerin en büyük efsanevi önderi Quetzalcoatl’dır. Quetzalcoatl, “Tüylü Yılan”, şeklinde sembolize edilmiş “öğretici bilge” anlamına geliyordu. Bu isim ona uçan bir araçla geldiği için verilmiştir. Başka bir ırktan (Atlantis’ten) gelen bu beyaz adam, Meksika, Yukatan ve Guatemela’daki yerliler tarafından “büyük kurtarıcı” diye anılmaktadır. Mısır’daki Gize Piramidi’nin altındaki gizli odaların da yeraltı ülkesi ile ilişkisi olduğu iddia edilir. Mısır tanrıları ve krallarının dev heykelleri ile doğudaki Buda heykellerinin, insanlığa yardım etmek için yeryüzüne çıkan bu üstün ırkı temsil ettiğine inanılır.

Seyyah Ernest Muldaşev, Tibet mağaralarında yaşadığını belirttiği Agarta mensuplarının 200 yıl boyunca uyuduğunu ve uyudukları zaman vücut ısılarının sıfırın altında olduğunu yazıyor. “Bu bilge insanlar çok farkı uygarlığa ve kültüre sahipler. Onların beyni tam çalışıyor ve olağanüstü bir beyin gücüne sahipler. Ayrıca üçüncü gözleri açık. Agarta uygarlığında yerin gerçek sahipleri yaşıyor. Onlar bütün bilgilere sahip bilge insanlar. Yüksek bilgisi olmayan kimseler Agarta’ya gidemez. Bugüne dek kimse Agarta’nın kapılarını bulamamıştır. Bu gizemli ülkeyi keşfetmek için Orta Asya’ya keşif grupları gitmiştir. N.M. Prjevalski, G.N. Potanin, P.K. Kozlova ve N.K. Rerih’in önderlik ettiği keşif grupları Orta Asya’yı Agarta’yı bulmak için boydan boya gezmiş ve çoğunun günlüğünde yerli halkın anlattığı ziyarete yasak olan sırlı yerler not edilmiştir. Yerli halk buradaki bilgelerin Gobi ve Hangay bozkırlarında saklı olduğunu söylemişlerdir.

agartalılar efsanesi kayıp agarta uygarlığı

Sanskritçe’de ele geçirilemeyen, ulaşılamayan, her şeyden korunmuş, şiddetin yaşanmayacağı, anlamına gelen Agarta, Tibet ve Orta-Asya efsanelerinde Asya’daki sıradağların içinde bulunduğu ileri sürülen bir yer altı organizasyonudur. Efsaneye göre, Mu ve Atlantis’ten göç eden bilim rahiplerince kurulan Agarta önceleri insanlıkla temas halindeydiler. Sonra gizlenme gereği görüp birbirlerine tünellerle bağlanan, dağlar içindeki kentlerine çekildiler.

Agarta’nın lideri dünyayı sevk ve idare eden ilahi hiyerarşinin fizik alemindeki temsilcisidir.  Bu uygarlığın yöneticisi doğuda “Dünyanın Kralı” olarak bilinir. Kendilerine ait dini, sosyal ve siyasi bir yapılanması var. Agarta’dakiler, “Dünya kralı”nın liderliğinde bir hükümet tarafından yönetilir. Bu insanlar, Lemurya, Atlantis ve tanrılar ırkı Hyperborluların temsilcilerinden oluşmaktaydı. Agarta efsanesinin 300 bin yıllık olduğu, tüneller sisteminin ise 6 bin yıldır konuşulduğu söylenir. Tibetli Dalay Lama bu yeraltı uygarlığının yerüstündeki temsilcisi olarak da anılır.

İddiaya göre, UFO’lar aslında Agarta uygarlığının, yer üstündeki hayatı belirli aralıklarla incelemek üzere çıkan araçlarıdır.Hiroşima’ya atılan ilk atom bombasından sonra, görüldüğü söylenen uçan dairelerin bu sebepten dolayı geldiğine inanılıyor. Agarta’yı araştıran bir çok yayın ve yazar mevcuttur. Bunlar içinde kaynak olarak en itibar edilen 3 yazar Saint-Yves d’Alveydre, Ferdinand Ossendowsky ve Renè Guènon’dur.

Agartalılar Efsanesi Şambala'nın Tahmini Yerleri

GOBİ ÇÖLÜ: Teosofistler ve Kurucuları Madam Blavastsky’e göre antik bir hint yazıtı olan Karma Purana’da Şamballa , Kuzeydeki denizde bulunan bir adadadır. Eskiden Gobi Çölü bir iç denizdi.

AMU DERYA: Macar düşünür Körös, Şamballa’yı Amu Derya ırmağının kuzeyinde bulunuyordu.

BELOVODYE: 1923 de Kokushi Dağlarına bir araştırma gezisi yapıldı ama geri dönen olmadı.

KUNLUN: Çin mitolojisine göre Şamballa , Kunlun Dağlarının buzlu zirveleri arasında.

TABU ÜLKESİ: Taoist mitoloji, dünyanın en güzel yerinin Tabu ülkesi olduğunu belirtir. Bu yer Tibet ile Szechwan arasındadır.

TARIM IRMAĞI: İtalyan Tibetelog Guiseppe Tucci’ye göre Şamballa ırmağın doğduğu bölgededir.

TASHİ LHUMPO MANASTIRI: Efsanenin doğuş yeri kabul edilen bu manastır bilindiği kadarıyla 1447 de kurulmuştur ve Kalacalıkra bilgeliğinin merkezidir yani bilinmeyen uygarlıkların ve dönemlerin.

ALTAY DAĞLARI: Geoffrey Ashe’ye göre, Şamballa için en uygun yer Altaylardır. Yazara göre Ortadoğu ve Yunan Mitolojileri bunu belirtmektedir.

MOĞOLİSTAN: “Şamballanın Kırmızı Yolu“ adlı eserde , Şamballa’nın girişi Moğolistan sınırındadır.

HUMBOLD DAĞLARI: Nicholas Roerich ekibiyle beraber bu bölgede araştırma yaparken bir UFO görmüştü , çok büyük ve güneş kadar parlak diyordu ve tüm ekibin gördüğü dev UFO dağların arsında kaybolmuştu. Ayrıca Roerich’e göre Darjeeling-Ghuan’da bulunan bir yolda Ghum Rahipleri Şamballa olduğunu söyledikleri bir Lama ile tanıştırmışlardı.Ayrıca Tibet’in Başkenti Lhasa’nın ve Türkistan da ki Turfan kentlerinin altında Şamballa’ya giden tüneller olduğu idda edilmekte , İngiliz dağcı Frank Smythe ise , Himalaya dağlarında 9000 m yükseklikte iki büyük UFO gördü ,dağcı UFO’ların dağların içine girdiğini iddia ediyordu. James Hilton’a göre ise ,Şamballa veya Shangri-La kesin Himalayalardadır. Bir diğer iddia ise 1900’lerin başında nedeni bilinmeyen Atomik patlamanın olduğu Sibiryada’ki Tunguska’nın Şamballa olduğudur.

Bir diğer iddia ise 1900’lerin başında nedeni bilinmeyen Anatomik bir patlamanın olduğu Sibirya’daki Tunguskanın Şambala olduğu. Bu kadar anlatılanın ardından isterseniz yer altında bulunan şehirlere ve dehlizlere bir göz atalım.

İç dünya ve dış dünya arasındaki bağlantıları mağara ile tünel sistemi sağlamaktadır. Bu tünel ve mağaraların bir kısmı doğal yollardan bazıları ise insan eliyle oluşmuştur.

1902 yılında Malta’da yaşanan bir olay vardır. Olayda kasaba köyüne yakın bir mesafede bulunan tünel sistemine giren 30 öğrenci hiçbir iz bırakmadan tünelde kayboldu ve bulunamadı. Bu olaydan sonra tünel girişi kapatıldı. Ayrıca Brezilya’da nerelere kadar uzandığı bilinmeyen tünel sistemleri mevcuttur.

Bu tünellerin girişi Parana Şehrindedir. Çoğunuz duymuşsunuzdur Nevşehir’in Kaymaklı ve Derin kasabalarını.

Bu kasabalarda yapılan kazı çalışmaları sonucunda yer altı kentleri ortaya çıkarıldı.

Nevşehirin 27 km.güneyinde bulunan derin kuyuda 20 yılı aşan bir kazı sonucunda toplam 6 kat ortaya çıkartıldı ve tüm odalar tünellerle birbirine bağlıydı. Ve daha derinlerde bir çok daha katın olduğu anlaşıldı.

ikinci olarak yine Nevşehirin 18 km. Güneyindeki Kaymaklı kasabasının altında bir başka bir yer altı şehri bulunuyordu. Buradaki katların sayısı 8’di.ve her katta 15 oda bulunuyordu. Bulunan bu yer altı kentleri incelendiğinde ise ortaya çıkan sonuç mühendislik mucizesi olmalıydı.

Peki bu mühendislik mucizeleri nelerdi?

Mükemmel bir havalandırma sistemi vardı. Ve bu havalandırma sistemi ile ısı daima sabit kalıyordu. Malzeme olarak kullanılan kayaların kenarları pürüzsüz şekilde oyulmuştu. Ancak makine kullanmadan bu şekilde oyulma işlemi yapılması imkansızdı. Tüm odaların birbirleriyle bağlantısı vardı. Hangi odada olursanız olun diğer odaya geçiş yapabiliyorsunuz ve en şaşırtıcı özelliği ise hangi katta olursanız olun hiçbir besin maddesi küflenmiyor bozulmuyor kokmuyor ve kurtlanmıyordu.

Her zaman ilk günkü tazeliğinde kalıyordu. Ulaşılan en alt katta oluşan kötü koku ya da sigara dumanı anında dışarıya atılıyor ve koku odada kalmıyordu.

Yapılan araştırmalarda bu yer altı odalarında Romalı’lardan kaçan Hristiyanların kaldığı tespit edildi. Hristiyanların burda kalmış olması ya da bulunan odalarda kalmış olması odaları onların yaptığı anlamına gelmiyor.

Çünkü Romalı’ lardan kaçan Hristiyanların yaşadığı dönemde mühendislik hiç bu kadar ileri değildi. 1982 yılında Kaymaklı ve Derin Kuyu’ da incelemeler yapmak için Türkiye’ye gelen Tanrıların Arabaları adlı kitabıyla bütün dünyada tanınan Erıch Von Danıkenin yaptığı araştırmalar sonucunda inşaa edilen bu yer altı kentlerine havadan gelen saldırılardan korunmak amaçlı yapıldığını iddia etti. Ama o zamanlarda havadan saldırıları kim yapacaktı?

Bir zamanlar dünyayı uzaylılar idare etmiş diyerek ilginç bir iddiada bulunmuştu. Nevşehir’in Kaymaklı Derinkuyu bölgelerini inceleyen bilim adamları bulunan sığınakların mühendislik harikaları olduğunu ve 50 bin kişinin barınma ihtiyacını karşılayabileceği anlaşılmaktadır demiştir. Daniken bu sığınakların uzaylılar tarafından yapıldığını ve hava saldırısından kurtulmak için inşa edildiğini savunuyor. Bilmem bilir misiniz ama Kaymaklı Derinkuyu köylüleri arasında yaygın bir inanç vardır.

Bu inanç çok eskiden beri sözel olarak nesilden nesile aktarılmıştır.

İsterseniz size nesilden nesile aktarılan bu olayı anlatmak istiyorum. Anlatılan ve günümüze kadar ulaşan olaya göre Kaymaklı ve Derinkuyu da eski zamanlarda melekler yaşarmış. Bu melekler gökyüzünden uçarak ve ışık saçarak geliyorlar ve orada yaşamlarını sürdürüyorlar. Bir gün meleklerin geldiği gökyüzünden başka melekler de gelmiş. Ama bu ikinci melekler kötüymüş. İyi melekler ve sonradan gelen kötü melekler arasında çok uzun süren bir savaş olmuş.

Yaşanan bu savaşta iyi melekler sonradan gelen kötü meleklerle baş edemeyince yer altına sığınmak zorunda kalmışlar. Ve bu yer altı şehrini inşaa etmişler. Ve bunu anlatanlar şuanda bizim neslimize kadar gelmesini sağlayanlar ne Daniken tanıyorlar ne de onun tezlerini biliyorlar. Arkeologlar daha bir çok keşfedilmemiş yer altı şehrinin dehlizleri bulunduğunu tesbit ettiler. Eğer doğruysa Anadolu’nun yer altında bir şehir var demektir.

Başka bir teoriye göre bu yer altı şehirleri yer altını boydan boya katettği söylenir. 

 Türkiye dışında nerelerde olduğuna göz atacak olursak..

Norveç de bulunan Dolsten Mağaraları yeraltından ve deniz altından iskoçya’ya kadar ulaştığı iddia edilir. Stalin  tarafından Moskova şehrinin altında yaptırılmış bir yer altı sistemi vardır bu yer altı sisteminin inşaatı yüz binlerce insanı barındırma kapasitesine sahiptir ve içerisinde askeri komuta merkezleri hastaneler depolar ve bunun gibi birçok şeyi bulunmaktadır. Yer altında bulunan bu tünellerin içlerine yapılmış demiryolları yine de başka yerlere ulaşım sağlandığı söylenmektedir. New-york metrosunun yanında üçgen şekilde bir tünel mevcuttur buna benzer bir tünel sistemi de Malata’nın altındadır.

Bilim adamlarının yapmış olduğu keşiflerde batı Afrika’da Atlantik Okyanusu’nun altından geçen bir tünel girişi keşfedilmiştir.

Erz Beta’nın yapmış olduğu araştırmalar da Hünelharz dağlarında ki bir giriş İran’a kadar uzanmaktadır.

Afganistan’ın kuzeyinde bulunan tünel ve Bunker Harabeleri bugün bile görülebilmektedir. Efsanelere göre Atlantisten kaçan insanlar tarafından yapıldığı iddia edilmektedir.

Macaristan’ın Eger şehrine çok yakın bir yerde bulunan ve uzunluğu 60 kilometre olan aşırı yüksek teknoloji kullanılarak açıldığı düşünülen tünelin kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Tek bilinen oldukça eski olmasıdır.

Japonya’da  yazar Suhunakiba  imparatorluk şehri Tokyo Gizli Yer Altı Şebekeleri Sırrı adlı kitabında 2002 Tokyo şehrinin altında bir yer altı şebekesi olduğunu iddia etmektedir.

Mısır da yayınlanan bilinmeyen Dünyaya Gidilen Esrarlı Yol adlı kitapta Giza piramidinin altındaki sonsuz bir tünelden söz edilir. Bu tünel dünyanın içine kadar uzanmaktadır.

Arjantin’in başkenti Buenos Aires caddelerinin 15 metre altında bütün girişleri birbirine bağlı olan bir mağara şebekesi mevcuttur bu tip mağaraları Cordoba ve Parana gibi Arjantin şehirlerinin altında da rastlanılmaktadır. Tibette ve Keşmir’in kuzeydoğusundaki Karakumda Yeraltı Şehirleri vardır.

Bunlar Taklamakan altın şehirleri diye anılırlar. Bazı iddialara göre 10 Nisan 1963 günü Amerikan Thresher’ın nükleer Denizaltısı okyanustaki geçitleri ve mağaraları incelerken iz bırakmadan kaybolmuştur ve bulunamamıştır.

Bir grup bilim adamının buradaki devasa tünel sisteminde 1923’te kaybolmasının ardından tünel girişleri kapatılmıştır. Amerika da ki Beyaz Saray’ın altında bir tünel sisteminin olduğu ve Beyaz Saray’ın bunun üzerine bilinçli şekilde inşaa edildiği söylenmektedir.

Amerika Birleşik Devletlerin de ki Salt Lake City’nin altında çok eski zamanlardan kalma tüneller ve katakomplar ağı vardır. Yerli kabilelerin efsanelerinden derlenen makalenin yazarı olan Amerikalı Doktor Anjard Dr.Ron Article in Pursuit 1978 yılında yayınlanan bir makalesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde 44 adet yer altı şehri olduğundan bahsetmiştir. Ve ne hikmetse bu kabilelerden biri olan Anjard Kabilesi ve yer altı şehirleri hakkında bilgiler gizli tutulmaktadır.

1895 yılında Kaliforniya’da bulunan Yosamit vadisinde araştırma yapan bir grup bilim adamı 2.5 metre boyunda bir kadın mumyası bulmuştur.

Nevada dev bir insana ait uyluk kemiği bulunmuş o kemikten insanın 3 metre boyunda olduğu ortaya çıkmıştır.

1904 yılında J.j Brown’un yaptığı arkeolojik kazılarda Kaskali dağlarında bir mağarada dev bir insanın kemikleri bulundu.

1964 yılnda Doktor Burus Colarado çölündeki Panamid Dağının güneyinde 80 bin yıl öncesine kadar uzanan eski bir medeniyete ait mağaralar sistemi buldu. Mağara da bulunanların üzerinde yapılan çalışmalar sonrasında eskiden o çevrede yaşayanların 2 metre 70 santimetre ve 3 metre 10 santimetre boyunda insanlar olduğu ortaya çıkarıldı.

Doktor Brous bu insanların yok olan MU imparatorluğu’nda  burada yaşadığını iddia etmiştir.

Kaliforniya da bulunan ünlü Ölüler vadisinin altında da yer altı şehri olduğu iddia edilmekte.

Suprcuys  Adıyla anılan New York da bir tünel sistemi mevcuttur. Bu tünel sisteminin girişi deniz tabanının altındadır. Ve Amerikanın doğu kıyısı ile İngiltere’yi birleştirmektedir.

En son olarak en önemlilerinden biri olan bir mağara ve mağara sistemine değinmeden geçmek olmaz.

Güney Almanya ve Avusturya da rastlanılan bu mağara sisteminin özelliği yapay olmasıdır. Yani insan ya da başka bir varlık tarafından inşa edilmesidir. Bu mağaranın esrarengiz tarafı normal bir insan için çok küçük ve basık ayrıca dar olmasıdır.

1912 yılında Avusturya’da ki mağara da yapılan bir araştırmada küçük yapılı insan iskeletlerine rastlanılmıştır.

Dünya da yapılan araştırmalar ve bilimin teknolojinin ilerlemesiyle birlikte birçok yeni bilgilere ulaşabiliyor.

New York Times da çıkan bir habere göre Rusya’da bulunan Kola Yarımadası’nda ve Azerbaycan’da yapılan dergi çalışmalarında çok şaşırtıcı olaylarla karşılaşılmıştır. Dergi çalışmaları yapılırken dünyanın merkezine doğru ilerlerken ısının artması düşünülürken bir anda ısının düştüğü gözlenmiştir.

7 kilometreyi aşkın bir mesafede fosil ve mikroorganizmalarına rastlanılmıştır ve rastlantı sonucu ortaya çıkan fosiller ve mikroorganizmalar bugune kadar dünyanın yapısıyla ilgili olarak ortaya atılan birçok teoriyi de çürütüyordu.

Bunun yanı sırasında Amerika Birleşik Devletlerinin Güney Georgia Eyaletinde öyle bir olaya rastlanılmıştır ki bu güne kadar dünyamızda rastlanılmayan bir bulguydu. Bölgede 14. 5 kilometre derinlikte 200 milyon yıllık eski bir su rezervine rastlanıldı. Bu bulgu ile biraz önce anlattığım Rusya’daki bulgular tüm jeologların dünya hakkındaki birçok bilgilerini tekrar gözden geçirilecek kadar önemliydi. Çünkü bugüne kadar geçerli olan ve bilinen jeolojik bilgilere göre 14.5 km derinlikte yüksek ısı ve basınç nedeniyle hiçbir sıvının mevcut olmaması gerektiğiydi.

CORNELL Üniversitesi’nden Profesör Doktor Leri Brovnun 17 Nisan 1991 yılında yapmış olduğu açıklamalarda bulunan sıvı kesinlikle sudur ve bunun anlamı ise bugüne kadar dünyanın yapısı ile ilgili tüm bilinenlerin alt üst olduğuydu.

Buradan çıkan sonuç dünya kabuğunun bugüne kadar bilim çevrelerince kabul edildiği gibi sert ve sıcak olmadığıdır demiştir.